5 Ocak 2013 Cumartesi

Ben 7 yaşındaki bir çocuğun görebileceği en geniş alınlı servisçiye sahip, bir 1a öğrencisiydim.

Hayal meyal hatırlıyorum eğitime başladığım günü. Kapıdan çıkarken, babamın verdiği 500 bin liranın yeteceği hatta ohoooğ dondurma bile alabilirimin hesaplarıyla koşmuştum servis bekleme alanım olan mahalle bakkalımızın önüne.(hayatımda yaptığım tek hırsızlık vakasının ev sahibi) ”sağ” kolumdaki babamın duvar saatinin kola uyarlaması olan, 7 yaşında bir çocukta çook komik görünmesi kuvvetle muhtemel olan saatime baktığımda 7 buçuu 2 geçiyordu.İşte o gün başlamıştım kendimce oyunlar kurup oynamaya.İçimden 20 ye kadar sayıcam eğer gelmezse servisi kaçırmış olduğumu ilan edip,eve dönecektim.Ve 20 saniyem dolmuş,hayat tüm gerçekçiliğiyle devam ediyordu.umutlarım sönmüş olsa da yine kendimce kurduğum hakemin verdiği uzatma kararı olan o son 10 saniyeyi saymaya başlarken servisi gördüm.Ben, 7 yaşındaki bir çocuğun görebileceği en geniş alınlı servisçiye sahip, bir 1 a sınıfı öğrencisiydim.Servisin bütün havalı yerlerine el koyulduğu için “sandık” olarak adlandırılan ek kontenjanlı yere oturmuştum.gözüme içine su doldurulmuş 2buçuk litrelik yedigün şişesi çarpmıştı.Kendimce yarattığım oyunları oynamaya devam ediyordum.Bu oyunlara zamanla sanki bir işim varmışçasına yürüdüğüm anlamsız okul bahçesi köşeleri,sınavda kopya çekmeye çalışırken hocayla göz göze gelince problemin çözümünü adım gibi biliyormuşum dilimin ucundaymış ama çıkmıyormuş mimikleri de ekleniyordu.Dün üniversite öğrencisi olarak girdiğim “art and communication” dersinin ortasında fark ettim,hala kendimce yerdeki parkelerden oyun yaratıp oynadığımı ama 500 bin liranın artık yetmediğini..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder