8 Ocak 2013 Salı

KÜF



“Klak “ sesiyle bir an ışıldadı sokak lambasının altında işaret parmağı…  Gümüş bir yüzük gibi parmağına geçirdiği biranın açma halkasını çekti ve açtı… Bir “fırt” aldı kendi deyimi ile. Sigaradan sararmış griye çalan bıyığı ve sakalını elinin tersiyle sildi.
Yarı karanlık, ince, dar bir sokaktan yokuş aşağı doğru yürümeye başladı. Ayaza kesen rüzgar saçlarını bir o yana bir bu yana savuruyordu.Yürüdü ;yürüdü… Ne bu sokaklar ona; ne de o, bu sokaklara yabancıydı.  Ruhundan hallice yıkık dökük bir duvarın önünden geçti. Harabeye dönmüş cumbalı bir Rum evinin önünde durakladı bir an; kulağına bir ezgi çalındı. Ud sesi ,cümbüş sonra… Sonra kanun. Rakının  ,duygular ile koyun koyuna o yoğun kokusu geldi sanki burnuna. “-Mor menekşe boyun eğmiş, yapracığı suya değmiş;selviye benzer meşesi , deli olup aşka düşesi… “ Öyle derin bir ah çekti ki , rüzgar ile hışırdadı sanki muşmula ağacının yaprakları ve boynunu büktü; eğildi kalktı…
O eski harabe bir dönem dostları ile hoş sohbetler ettiği , heyecan ile kadınların sabun kokan koyunlarını ,denizden kıvrıla parlaya nazlı nazlı çektikleri sokarları ,köpüklü denizi konuştukları yerdi,Topal’ın meyhanesiydi.  Gerçi şimdilerde duyulmaz olmuştu fayton ve faytoncunun tiz sesi,nerde yaşanmışlığı var ise ya pansiyon, ya Rent A Car ya da turistik eşyaların satıldığı dükkanlara çevrilmişti…
Okul çıkışı koşturarak avlusunu geçtiği ,hızla tırmanarak çıktığı ahşap merdivenlerini aşarak annesine sarıldığı o eski evleri de şimdi gençlerin yüksek sesli ,yardırgadığı müzikler ile kızlı erkekli eğlendiği bir bar olmuştu.
Pek yaşıtı da kalmamıştı.Eski günleri konuşacak kimsesi nerdeyse yoktu.Yaşlı kokuyordu.Kırışmış yüzüne denk gelmemeye gayret gösteriyordu.Yokuş aşağı yürümeye devam etti.Ekmek kokan ,geç saate rağmen halen açık fırının önünden geçti.Taşlı sokakları bir bir geçerken peşine bir sokak köpeği takıldı.İnce sokağı dolanarak limana indi. Rüzgar şiddetini iyiden iyiye arttırmış,inceden yağmur yağmaya da başlamıştı.
Limana indiğinde ortalıklarda pek kimse yoktu.Yatlar ,balıkçı tekneleri yükselip alçalıp dalgalarla sallanıyordu.Denizin rüzgarla savrulan tuzlu suyu yer yer yüzünü ıslatıyordu. Dalgakıranın ucunda deniz feneri yanıp sönüp göz kırpıyordu. Önde o ardında köpek dalgakırana doğru yürümeye devam etti. Elindeki birayı da boşlamıyordu. Doğa zaman ile el ele vermiş kendini yenilemiş,insanlar değişmiş çocuklar büyümüş,yaşlılar yok olmuş , eskinin üzerini yenisi örtmüştü…Hala niyeydi bu ayakta kalış,direniş. Ne için çabalıyordu. Yitip giden tüm anılar ,yüzler , elbette yitip gidecekti.Oyunun kuralı buydu. Peki niyeydi bu oyunbozanlık. Kabullenemeyiş…  Bu denli yalnızlığa değer miydi ? Yürüdü… Yürümeye devam etti. Dalgakırana varmıştı artık.Bir kaç basamaklı demir merdivene tutunarak çıktı. Köpek bakakalmıştı ardından. Niyedir bilinmez ardına takılmıştı işte.Fakat artık bu noktadan sonra yolları ayrılıyordu.Daha fazla gelemezdi onla. Arka ayaklarını kırdı ve oturdu. Adamın gözlerinin içine baktı.Sanki bir şey diyecek oldu fakat yapamadı.Belki de yaptı fakat adam anlamadı.
Yağmur şiddetlendi. Gök gürlüyor,dalgalar kayıkları daha yükseklere çıkarıp  aşağı bırakıyordu.  Dalgakırana dev dalgalar olanca gücü ve hızıyla geliyor ,çarpıyor ve adamın boyunu aşacak yüksekliklere ulaşarak duvarda patlıyor,dağılıyordu. İyiden iyiye ıslanmıştı fakat tınmadı bile. Dalgakıranın ucuna kararlı yürüyüşünü devam ettirdi.Aşağıda kalmış köpek ise onu gözleriyle takip ediyordu.
   Denize baktı ,kayalara baktı… Donsuz neşe içinde denize girdiği,yüzdüğü ,babasının elini tutarak yaladığı dondurmasını ve şimdiye nispeten daha berrak olan güneşin altında pırıl pırıl parlayan turkuaz suyu anımsadı. Denizin dibi cam gibi seçilirdi,şimdiyse duman griysi ve öfkeliydi.Arkasını döndü ve şehre baktı. Falezlere,üzerindeki ışıltılı binalara, eski Kaleiçi evlerine,sokaklara,tek tük kalan ağaçlara,teknelere …Şehir, onun yaşadığı şehir değildi artık. Birasının dibini içti. Yere,köşeye bıraktı. Denize döndü .Dalga , dalgakırana çarptı ve yükseldi ,su kabardı.Köpek ani bir baş hareketi yaptı ve  doğruldu; havladı. Su geri çekildi. Dalgakıranın üzerinde yalnızca bira kutusu durmaktaydı artık. Köpek boğuk boğuk havladı…Önce damarlı birkaç koldan oluşan  boz bir şimşek köpeğin gözlerinin içinde yansıyan bira kutusunun  metal yüzeyini aydınlattı ve ardından sert güçlü gök gürültüsü ve dalga sesiyle köpeğin havlaması duyulmaz oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder